Anksiyete; belirsiz, nedensiz bir şekilde kişinin içinden gelen korku, kaygı, bunaltı, sıkıntı veya kötü bir şey olacakmış hissi olması halidir. Başka bir ifadeyle söyleyecek olursak, kişiyi aslında tehlikelere karşı koruma görevi üstlenen ve son derece sağlıklı bir tepki olan kaygı duygusunun patolojik bir hal almasıdır da denilebilir.
Bir problemle başa çıkabilmek için önce problemin adını koymamız gerekir. Endişe ve kaygı kelimeleri sıklıkla birbirinin yerine geçen, birbirinin yerine kullanılan kelimelerdir.
Endişe; zihinsel, düşünsel bir süreçtir. Zihinde oluşur. Düşünsel olarak gelecekte olması muhtemel olumsuz sonuçlar meydana gelmesini beklemek veya buna hazırlanmakla ilgilidir. Olabilecek en kötü, en felaket şeyleri düşünmek de denilebilir. Ya kaza olursa, ya hastalanırsa, ya ölürse v.b.
Endişeler zihinde olurken, kaygı bedende olur. İnsanlar tehlikedeyken, ya da kendilerini tehdit altında hissettiklerinde bedenlerinde hissettikleri değişimin adıdır. (kalp atışında hızlanma, mide- bağırsak sorunları, terleme, titreme, baş dönmesi, nefes alıp verme hızında artış v.b) Bu bedensel duyumlar, aslında bedeninizin sizi bir tehlikeye karşı harekete geçmeniz için fiziksel olarak hazırlamasıdır. Sizi tehlikden ya da tehditten mümkün olduğunca hızlı çıkartmak için çalışır.
Kaygı, bedenin tehdit ve tehlikelere karşı tepki vermesi için tasarlanmış daha büyük bir sistemin parçasıdır. Bu sisteme bazen kaç, bazen savaş, bazen de dona kal yanıtı verilir.
Kaygı, tehlike altında olduğunuzu düşündüğünüz her durumda tetiklenir. Gerçekten tehlikede olmadığınız durumlarda bile tetiklenebilir. Kaygı bedenimizin duman dedektörü gibi çalışır adeta. Nasıl ki yangın dedektörü, yangın olmasa bile kokusunu hissettiğinde de çalışıyorsa bizde de sistem aynı çalışır. Tehlike ya da tehdit hissettiğinde, bedenimiz duman dedektörü gibi çalışır ve kaygı tepkisi verir.
Danışanımın sorduğu bir soru vardı hocam diyor patronumun bana fiziksel zarar vermeyeceğini bilmeme rağmen işe geç kaldığımda niye sanki bir köpekten korkmuş da kaçmışım gibi kaygı duyuyorum ? cevabı basit çünkü; insanların bedeninde sadece bir tane tehdit saptama sistemi vardır. Bu sistem, fiziksel ya da sosyal tehditler arasında ayrım yapmaz, ondan dolayı kaygı duyarız.
Endişenin iki bileşeni vardır; Birincisi, olabilecek en kötü şeyleri ve bunların sonuçları hakkında düşünmek, ikincisi ise; Bu olumsuz durumlarla başa çıkabilmek için zihinsel girişimlerde bulunmaktır. Şu olursa böyle yaparım. Bu olursa şöyle davranırım gibi.
Endişeler tipik olarak ya olursa soruları ile başlar. Gelecekle ilgilidir ve olumsuzdur.
Kaygı döngüsü aşağıdaki gibidir. (Üç çeşit durumla tetiklenir.)
- Öngörülemez durumlar (sınavlar, mülakatlar v.s. zor mu geçecek kolay mı olacak nasıl geçecek gibi düşünceler)
- Yeni durumlar (yeni bir işe başlamak, yeni eve taşınmak, yolculuğa çıkmak v.b)
- Belirsizlik durumları ( Patronun acil görüşme talebi, acaba kovuldum mu? Terfi mi aldım? Fırça mı atacak? v.b)
Tüm bu durumlarda ortak nokta neler olacağından emin olamamak vardır. Durumun sonucu ve onun nasıl baş edeceğiniz belirsizidir. Bu yüzden de zihinsel olarak plan yapmaya ve hazırlanmaya başlarsınız. Potansiyel olarak olabilecek tüm olumsuz şeyler hakkında endişelenmeye ve kendinizi nasıl koruyacağınıza odaklanırsınız.
Belirsizliğe olan toleranssızlığı bir alerji gibi düşünebilirsiniz. Eğer polene karşı bir alerjiniz varsa güçlü bir tepki vermeniz için küçük bir miktar polen yeterlidir. Hapşırırsınız, gözleriniz sulanır. Kaygı bozukluğunda da aynı durum söz konusudur. Küçük bir belirsizlik karşısında aşırı kaygılı hisseder ve endişe duyarsınız.
İnsanlar öngörülemeyen, yeni ve belirsiz durumlar karşısında endişelenirler bu çok doğaldır. Endişelenmemiz bir sorun olduğu anlamına gelmez, gelmemelidir. Bu endişe durumu aşırı olduğunda, kontrol edilemez olduğunda, kişinin günlük hayatını ( ev, iş, okul, uyku, yemek, çalışma v.b) olumsuz etkilediğinde bir sorun olmaya başlamış demektir.
Endişeli insanlar dünyaya mikroskoptan bakarlar. Küçük, belirli parçaları çok net görmeye çalışırlar, ayrıntıda boğulduklarından dolayı büyük resmi kaçırırlar.
Endişelerine o kadar fazla odaklandıkları için, dikkatleri tehditlere yönelmiştir. Onun için günlük olaylara odaklanmakta zorluk çekerler.
Kaygı bozukluğu olan insanlarda kontrolcülük çok fazla olmaktadır. Kontrolü kaybettiklerinde ya da kontrol ellerinden gittiği duygusunu aldıklarında çok yoğun kaygı yaşarlar.
Kaygı bozukluğu yaşayan insanlarda hata yapma korkusu kaygı bozukluğu yaşamayan insanlara göre çok daha fazladır.
Kaygı ile yorgunluk, kaygı ile uyku sorunu arasında paralellik vardır. Kaygı bozukluğu yaşayan kişilerde uyku sorunları sık görüldüğünden, bu kişiler kolaylıkla gün içinde yorulurlar, yorgun görünürler. Tükenmişlik duygularını daha yoğun yaşarlar.
Kaygı ile sinirlilik arasında paralellik vardır. Sokakta yürürken bir köpek size saldırsa ya da kovalasa o an tanıdığınız birisi size gelse, dese ki; akşam yemeğinde ne yemek istersin? Muhtemelen o kişiyi bozarsınız sırası mı şimdi dersiniz. Kaygılı insanların öncelikleri, kafalarında olan endişeleri ön planda olduğu için onlara bir şey sorduğunuz zaman asabi cevaplar verirler. Çünkü; öncelikleri farklıdır. Kafalarında halletmeleri gerekenler vardır ve onları çözemedikleri için oradaki duyguyu size yüklerler.
Kaygı ile kas gerginliği arasında paralellik vardır. Kaygı bozukluğu olan kişiler özellikle boyunlarında ve omuzlarında ya da çenelerinde kas gerginliği olduğunu belirtirler. Bu sürekli kaygılı olmanın sonucudur.
Anksiyete bozukluğunun belirtileri nelerdir?
- Anksiyete Bozukluğunun Fizyolojik Belirtileri: Çarpıntı, terleme, titreme, kızarma, nefes darlığı, bunaltı, ağız kuruluğu, kusma, ishal, uyku sorunları, yeme sorunları, cinsel sorunlar, karın ağrısı, sık idrara çıkma
- Anksiyete Bozukluğunun Duygusal Belirtileri: Özellikle her an tetikte olma ve alarmda olma hali kişiye hakimdir. Korku, endişe, huzursuzluk, panik, çaresizlik gibi duygular eşlik etmektedir.
- Anksiyete Bozukluğunun Davranışsal Belirtileri: Anksiyete bozukluğu yaşayan kişilerin en karakteristik davranışsal özelliği kaçma, kaçınma veya donup kalma davranışlarıdır. Kaygı uyandırabilecek her türlü durum, ortam ve yerlerden kaçınma davranışı sık olarak görülmektedir.
- Anksiyete Bozukluğunun Bilişsel belirtileri: Çok yoğun kaygı ve endişeler, kişinin düşünce yapısını da olumsuz etkiler. Dolayısıyla kişi, sağlıklı düşünme yetisinden de uzaklaşabilmektedir. Bu kişilerde konsantrasyon ve dikkat sorunları yoğun görülmektedir.
Anksiyete nedenleri henüz kesin olarak bilinmemektedir. Ancak travmatik olayların, bozuk, çarpıtılmış, adaptif olmayan düşüncelerden, kişinin iç dünyasındaki çatışmalarından ve genetik yatkınlığın anksiyete bozukluklarına neden olduğu düşünülmektedir. Bazen öğrenilmiş bir davranış olarak da karşımıza çıkabilmektedir.
Anksiyete bozukluğu ifadesi bir üst başlık gibi düşünülebilir. Temelinde kaygı, bunaltı olan farklı rahatsızlıkların genel adıdır diyebiliriz.DSM 5 tanı ölçütlerine göre 11 tane anksiyete bozukluğu vardır.
- Yaygın Kaygı Bozukluğu Belirtileri
- Ayrılma Kaygısı Bozukluğu
- Seçici Konuşmazlık (Mutizm)
- Özgül Fobi
- Sosyal Fobi – Toplumsal Kaygı Bozukluğu Belirtileri
- Panik Bozukluğu Belirtileri
- Agorafobi Belirtileri
- Maddenin/İlacın Yol Açtığı Kaygı Bozukluğu
- Tanımlanmış Diğer Bir Kaygı Bozukluğu
- Tanımlanmamış Kaygı Bozukluğu
- Başka Bir Sağlık Durumuna Bağlı Kaygı Bozukluğu
Kaygı bozukluğu tanısı neye göre konulur?
Teşhis bir derece durumudur. Yani; kaygı bozukluğu yaşayan tüm insanların aynı olmadığı gibi kaygı bozukluğu yaşamayan tüm insanlar da aynı değildir. Herkeste kaygı az da olsa vardır.Kaygı bozukluğunda sorun oluşturan durum, kaygının, endişenin derecesidir aslında. Endişenin, kaygının sıklığı, ciddiyeti, aşırılığı ve kontrol edilemez oluşudur.
Kaygıyı, endişeyi sıklıkla yaşadığınızda, günlük hayatınızın kalitesini bozduğunda sorun oluşturur. Örneğin; sunum yapma kaygısından dolayı derse, okula gitmezseniz o zaman o kaygı günlük hayatınızı etkiliyor demektir.
Spor olsun diye asansör yerine merdivenleri kullanmak farklı, asansörde kalırım diye kaygıdan dolayı asansör yerine merdivenleri kullanmak farklıdır. Yani ne yaptığınız değil, onu niye yaptığınız önemlidir. Yaptığınız şeyi bir tercih, bir seçim olarak yapmak farklıdır, kaygıdan dolayı yapmak farklıdır. Bir şeyi kaygıdan dolayı yapıyorsanız, aslında gerçekten onu yapmayı seçmiyorsunuz, onu yapmaya kendinizi mecbur hissediyorsunuz.
Günlük olaylarla ilgili aşırı ve kontrol edilemez endişenin olmasıdır. Endişe süreklidir. 6 aydan daha uzun zamandır mevcut olması ve kişinin hayatındaki bir stres etkeninden kaynaklanması da gerekmemektedir. Endişe hayatının bir parçası olmuştur adeta. Bu kişiler; kendilerini huzursuz, diken üstünde, gergin hissederler. Kolay yorulurlar, konsantre olmada ya da zihinlerini boşaltmada güçlük çekerler, sinirli ve huysuz olurlar, kas gerilimleri fazladır, uykuya dalmakta, uykuyu sürdürmekte, yemek ve cinsel hayatlarında da sorun yaşarlar.
Kaygılandığınız durumlara, kaygılarınızın şiddetine, sıklığına, türüne, tetikleyicilerine ya da kaygınızın konusuna bakarak kaygınızın hangi kaygı türüne girdiğine, ya da kaygı bozukluğu olup olmadığına karar verilir.
Kaygı bozukluğunun terapisi:
Kaygıyla ya da herhangi bir semptomla baş etmek bir dağa tırmanmak gibidir. Bir çaba gerektirir. Terapiye başlamak aynı zamanda o semptoma meydan okumayı gerektirir. Bunun için de kendinizi önemsemeyi, kendinize değer vermeyi gerektirir. Nasıl ki dişiniz ağrıdığında dişçiye gidip çürük varsa dolgu yaptırıyorsunuz. Psikolojik rahatsızlıklar ve değişim motivasyonu için de bir uzmana gitmenizin ve destek almanızın faydalı olacağını düşünüyorum.
Duyguları ip ucu gibi kullanmak ve yineleyen sorunların listesini çıkartmak terapilerde önemlidir. Ne tür şeylere endişe duyarsınız, endişelerinizi neler tetikler? Tetikleyicilerin tanınması önemlidir. Endişelerinizin izini sürmelisiniz, endişe kaydı tutmanız önemlidir. Ne zaman ve hangi durumlarda artıyor? Bir şeyleri yazmak onları netleştirir, somutlaştırır, tanınmasını ve tanımlanmasını da kolaylaştırır ve üzerinde çalışmayı da kolaylaştırır.
Bilişsel davranışçı terapi tekniği etkili bir yöntemdir. İnsanların olaylara tepkileri büyük ölçüde o olayları, durumları nasıl yorumladıklarıyla ya da o olaylar, durumlar hakkında nasıl düşündükleri ile ilgilidir. Terapistinizle düşünce- duygu-davranış döngünüzü anlayabilirsiniz. Nasıl davrandığınız, sadece durum tarafından değil, aynı zamanda duruma atfettiğiniz, yüklediğiniz anlam ile de ilgilidir. Kaygıda, duruma verdiğiniz anlam ve onu nasıl yorumladığınız ile terapist eşliğinde çalışmak fayda sağlayabilmektedir. Yeni bir gözlükle olaylara, durumlara bakmak duygularınıza iyi gelebilmektedir.
Dinamik terapi, kaygı bozukluğuna sorunun kendisi değil, sorunun bir sonucu olarak bakar. Dinamik terapi ile endişe ve kaygının arka planındaki birincil duygular ile çalışılır. Problemin kendisinden ziyade özüne bakmak da denilebilir. (Endişelenmeseydi iyi bir anne- baba olmamış olacaktı, endişenin altından suçluk duygusunun çıkması gibi.)
Emdr terapisi tekniğiyle kaygılar endişeler, geçmiş travmatik anılar duyarsızlaştırılabilmektedir. Emdr de anılarla çalışırız. Travmatik ve işlenmemiş anılar emdr nin konusudur. Psikopatolojinin konusudur. İşlenmemiş anılar çok çabuk tetiklenebilir. İşlenmemiş anılar, beyinde kilitli kalır. Tetiklendiğinde anksiyete oluşturabiliyor.
Hipnoz: Kişiye sıkıntı veren, bir türlü unutamadığı anksiyete yaşantılarının, anılarının, travmalarının temizlendiği, ego gücünün artırıldığı bir terapi tekniğidir.
İlaç Tedavisi: Doktorunuz anksiyete semptomlarınızı hafifletmek için çeşitli antidepresanlar, ilaçlar, yatıştırıcılar verebilir. İlaçların asıl amacı kısa süreli rahatlamadır, uzun süreli kullanılması amaçlanmamaktadır. Ayrıca hangi ilacın size daha iyi geleceğine karar vermek ve artılarını eksilerini konuşmak adına doktorunuzla bir araya gelmeniz iyi olacaktır.
Hangi terapi tekniğinin daha faydalı olacağı danışanla görüşüldükten sonra, (anamnez alındıktan sonra) danışanın değerlendirmesini yapan terapist tarafından veya terapist ve danışanın ortak kararıyla belirlenebilir.
Son olarak şunları söylemek istiyorum. Şunu hiçbir zaman unutmayın; Hiçbir pişmanlık geçmişi, hiçbir endişe de geleceği değiştiremez. Her zaman şimdi ve burada olmayı seçin.
Sorunlar, ötelenerek, kaçarak, kaçınarak veya görmezden gelerek çözüme kavuşmaz. Eğer anksiyetenizin kontrolünüz dışına çıktığını düşünüyorsanız, ev, iş, okul, arkadaşlık ilişkileriniz bu durumdan etkileniyorsa, zaman zaman kontrolü kaybettiğiniz oluyorsa ya da kaybedeceğinizden korkuyorsanız, bir psikologdan yardım isteyebilirsiniz.
Erol AKDAĞ
Klinik Psikolog /Emdr Terapisti